Medyada Annelik Temsilleri ve Anne Savaşları: Haftanın Annesi Yarışma Programının Analizi

 Medyada Annelik Temsilleri ve Anne Savaşları: Haftanın Annesi Yarışma Programının Analizi

Media Representations of Motherhood and Mommy Wars: Mother of the Week

Kadın / Woman 200 Dergisi, Aralık 2015, Cilt: XVI, Sayı:2, ss: 91-112

Emel Baştürk Akca,

Kocaeli Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü, Kocaeli-Türkiye.

Özet

Anne olmak, kadının biyolojik cinsiyetinin kendisine sunduğu, yalnızca kadınlara özgü bir durumdur. Bu nedenle, çoğu zaman kadınlık annelikle özdeşleşleştirilmekte, kadın kimliği anneliğe indirgenmektedir. Annelik, kadının fedakâr, üretken, sevgi dolu ve şefkatli doğasının bir parçası olarak tanımlanır. Annelik, basitçe çocuk sahibi olan kadını işaret etmez, bir dizi toplumsal değer ve rolleri de işaret eder. Bu nedenle Coulter’ın da belirttiği gibi “annelik basitçe biyolojik ya da içkin değildir; aynı zamanda ideolojik ve politik olarak işlev gören toplumsal bir kurumdur” (2010: 571). Feminist perspektif, anneliğe ilişkin genel kanılar, deneyimler ve pratiklerin, geleneksel / ataerkil düşünceye hizmet eden annelik ideolojisi içinde şekillendiğini savunur. Anne olma durumu, hem kadınlara verilen kutsal bir görev, hem de ideal anneliğe ulaşabilmek için yürütülen bir mücadele alanıdır. Feminist çalışmalar içinde gerek teorik düzlemde, gerekse de medyada temsil düzeyinde anneliğe ilişkin çalışmalar önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmada annelik ve medyada annelik temsilleri eleştirel perspektiften kısaca tartışılmış ve KanalTürk’te, 2014 yılı Eylül ayında yayınlanmaya başlayan Haftanın Annesi programında annelik temsilleri analiz edilmeye çalışılmıştır. Program, çalışan-ev kadını (evde çalışan) anne, evli-bekâr anne gibi farklı annelik biçimlerinin çatıştığı bir alan olma özelliğine sahiptir. Çalışmada, bu annelik biçimlerinin birbirleriyle nasıl rekabet ettiği ve idealize edilen annelik biçiminin nasıl sunulduğu, çalışan - ev kadını (evde çalışan) anne çatışması üzerinden ortaya konulmaktadır. Türkiye’de de çalışan anne sayısı gün geçtikçe artsa da medyada hala, evdeki anne ile çalışan anne arasındaki savaşın devam ettiği görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: medyada annelik temsilleri, anne savaşları, Haftanın Annesi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Abstract

As maternity is a condition unique to women, female identity is often equated with motherhood. Motherhood is defined as part of the self-sacrificing, fertile, nurturing and caring nature of women. Motherhood does not simply refer to having a child, but to a set of social values and roles. As M. Coulter remarked, “Motherhood is not simply biological or innate; it is also a social institution that functions ideologically and politically.” (2010: 571). The feminist perspective argues that common thinking and practices regarding motherhood are shaped by the ideology of motherhood that serves the patriarchal belief. Mothering is considered both a divine role for women and also a constant struggle to achieve ideal motherhood. Motherhood research holds an important place within feminist studies at both the theoretical level and also as it is portrayed in the media. In this study, motherhood and the media representations of motherhood were discussed from a critical perspective and the motherhood representations were analysed in the television programme Mother of the Week. The programme is also like a battlefield in which different types of motherhood such as single versus married are in conflict. The study presented how these different types of motherhood competed against each other and how the idealized motherhood type was portrayed. It is seen that the war between stay-at-home mothers and the mothers who work outside the home still continues.

 

Key Words: ideology of motherhood, media representations of motherhood, Mother of the Week.

 

GİRİŞ

Kadının medyada temsili genellikle ikili bir salınım içinde gerçekleşir. Kadın medyada ya anne ve eş rolüyle kutsanır ya da cinsel obje olarak sunulur. Her iki temsil biçimi de aslında kadının medyada ‘gerçek’ kimliğiyle var olabilmesini engellemekte; kendisini eşi, çocukları ya da bedeni/cinselliği dışında bir şey üzerinden var edebilmesine olanak bırakmamaktadır. Anne olmak, kadın bedeninin doğurgan doğasının, başka bir ifadeyle biyolojik yapısının bir sonucudur. Bu durum, toplumsal cinsiyet rollerini biyolojik cinsiyetin doğal bir sonucu olarak gören egemen geleneksel yaklaşımların kendilerini meşrulaştırdıkları temel dayanaklardan birini oluşturur. Ataerkil sistem, biyolojik cinsiyet özelliklerinden hareketle kadın ve erkek arasındaki karşıtlıkları, farkları kurar ve kadın, ‘annelik özelliğinin doğal bir sonucu olarak’ şefkatli, duygusal, fedakâr, besleyen, büyüten olarak tanımlanır. Kadınlık özellikleri gibi, annelik de evrensel –olduğu kabul edilen- roller ve değerlerle bezenmiştir. Bu tanımlama biçimi, annelik pratiklerinin toplumsal ve ideolojik belirlenmişliğinin üstünü örter.  

Coulter’ın ifadesiyle “en basit tanımıyla annelik, kolektif bir grup olarak anneleri, anne olma durumunu, annelere yüklenen nitelikleri ifade eder” (2010: 571). Bu genel tanımın da ortaya koyduğu gibi annelik, basitçe çocuk sahibi olmak anlamına gelmemektedir. Coulter, anneliği tanımlaya şöyle devam eder:

“Annelik aynı zamanda bir prensip, toplulukların siyasi ve sosyal düzeninde önemli bir bileşen, yani bir kurumdur. Kurumlar ise insan davranışını bireylerin değil, topluluğun ihtiyaçlarına göre düzenleyen, önemli kültürel pratikler ve kurulu toplumsal mekanizmalardır. Bu nedenle annelik, basitçe biyolojik ya da içkin değildir; aynı zamanda ideolojik ve politik olarak işlev gören toplumsal bir kurumdur” (2010: 571).

Feminist düşünce, anneliğe ilişkin genel kanılar, deneyimler ve pratiklerin, geleneksel /ataerkil düşünceye hizmet eden annelik ideolojisi içinde şekillendiğini savunur. Green’e göre “her tür annelik ve annelik yapma anlayışı, anneliğe ilişkin genel kanıları, deneyimleri ve pratikleri şekillendiren geleneksel görüşe hizmet eden (ataerkil) annelik ideolojisi ile uğraşmak zorundadır” (2010a: 969). Toplumda kabul gören tüm diğer ideolojiler gibi annelik ideolojisi de anneliğe ilişkin değerler, roller ve modelleri evrensel ve değişmez biçimler olarak tanımlayarak bir ortak akıl haline getirir.

Amerikan medyasında annelik temsillerini inceleyen Johnston ve Swanson (2003) Amerikan kültürünün, “romantikleştirilmiş, tüm kadınlar tarafından arzu edilebilir bir annelik idealini” teşvik ettiğini belirtir. Bu annelik ideali, orta sınıf beyaz kadınlar için tamamen evde, ev işleri ve çocuk bakımı ile zamanını geçiren bir annelik biçimidir. Buna karşılık farklı annelik ideolojileri, farklı dönemlerde daha baskın hale gelebilir ya da birbirleri ile mücadele içinde olabilir. Johnston ve Swanson (2003), Amerikan toplumunda 21. yüzyılda hala bir dizi annelik ideolojisinin birbirleriyle rekabet içinde olduğuna dikkat çeker. Bu ideolojiler kimi zaman farklı toplumsal kesimler içinde bir arada varlığını sürdürmeye devam eder. Bu çalışmada da bir televizyon programı üzerinden farklı annelik ideolojileri ve pratiklerinin mücadelesi ortaya konulmaya çalışmıştır.

Çalışma, eleştirel feminist perspektifin vurguladığı gibi annelik olgusu ve anneliğe dair pratiklerin ataerkil ideoloji içerisinde belirlendiği düşüncesinden hareket etmekte ve bu ideoloji içinde nasıl bir anneliğin ortaya çıktığını tartışmayı amaçlamaktadır.  Medya, kültürel mitler ve ideolojilerin biçimlendiricisi ve yeniden üreticisi olarak belli annelik biçimlerini yüceltmekte ve ideal bir anne stereotipi oluşturmaktadır. Farklı annelik biçimleriyle mücadele içinde yüceltilen bu anne modelinin nasıl tanımlandığını ve diğer anneliklere üstünlüğünün hangi söylemler üzerinden kurulduğunu tespit etmek, Türkiye medyasında da sıklıkla annelik rolü ile karşımıza çıkan kadınların medyada temsil ediliş biçimlerini ortaya koymanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır.  

Annelik ideolojisinin temel bileşenlerinden biri, anneliğin profesyonelleştirilmesi ya da uzmanlaştırılmasıdır. Annelik her ne kadar kadına doğası gereği verilen bir görev olsa da kapitalizmle göbek bağı bulunan ataerkil sistem, onu aynı zamanda bir uzmanlık alanı olarak tanımlamakta ve kadınların iyi anneler olabilmeleri için uzman desteğine ihtiyacı olduğu düşüncesini de oluşturmaktadır. Anneler bilinçlenmeli, iletişimden sağlıklı beslenmeye kadar pek çok alanda uzmanların desteğini almalıdır. Annelik konusunda Türkçe alan yazınında az sayıda çalışma bulunmaktadır. Ancak genel olarak bu alandaki yayınlara bakıldığında anneliğin, eleştirel perspektiften çok, kişisel gelişim ve beceri kazandırmaya yönelik yayınların konusu olduğu görülür. ABD ve pek çok Avrupa ülkesinde de annelikle ilgili yayınların başında çocuk yetiştirme el kitapları, uzman tavsiyeleri / görüşleri ve kişisel gelişim odaklı yayınlar gelmektedir (Johnston ve Swanson, 2003: 21).  Medyanın da hem bu ideolojiyi ürettiği hem de –özellikle gündüz kuşağı kadın programlarında- böylesi bir ‘bilinçlendirme’ işlevi yerine getirdiği görülmektedir.

Çalışmada KanalTürk’te yayınlanan ve her hafta dört annenin “haftanın en iyi annesi” olmak için birbirleriyle –kelimenin ilk anlamıyla- yarıştığı Haftanın Annesi programı, annelik ideolojileri çerçevesinde analiz edilmektedir. Yarışmacı anneler, kadınları annelik konusunda ‘yarıştıran’ belli ‘annelik’ kriterleri üzerinden değerlendirildiğinden program, anneliğin ‘uzmanlaştırması’nın medyadaki örneklerinden biri olma özelliğine sahiptir. Program aynı zamanda farklı annelik biçimlerinin mücadelesini ortaya koyması açısından da incelenmeye değer görülmüştür. Çalışmada, önce programda sunulan ‘iyi annelik kriterleri’ tespit edilmiş ve tartışılmış, sonrasında da çalışan–‘ev kadını’ anne gibi farklı annelik biçimlerinin mücadelesi sergilenmeye çalışılmıştır.

 

 

 

ANNELİK KURUMU ve ATAERKİL ANNELİK İDEOLOJİSİ   

Annelik pek çok toplumda kutsanan, yüceltilen, anne olan kadınları daha değerli kılan bir konumdur. Çoğu zaman anne olamamak, kadın açısından bir eksiklik olarak görülür. Anneliğe ilişkin kurallar ve anne olma durumu, kadına ilişkin pek çok konu gibi ataerkil toplum tarafından tasarlanmaktadır. Başka bir ifadeyle annelikle ilgili –kimi zaman birbirleriyle de çelişen- çeşitli mitler yaratılarak annelik, kadınların denetlenmesi / düzenlenmesinin bir aracı haline gelmektedir. Bu bağlamda, ekonomik ve toplumsal faktörlere göre sürekli yenilenen “annelik ideolojisi” ya da “anneliğin ataerkil ideolojisi” kavramsallaştırması da eril tanımlı bir kültürel annelik etme pratiğini ifade etmektedir. Green’in belirttiği gibi “tarih, din, felsefe, bilim, psikoloji, tıp, hukuk, sosyal politika ve ekonomi tarafından desteklenen anneliğin egemen ataerkil ideolojisi, Batı düşünce ve pratiğinde kadınların annelik edişini denetlemeye” (2010a: 969) çalışır.

Annelik pratiklerinin kadınların denetlenme araçlarından birine dönüştüğünü söylemesi, bunu ifşa ederek eleştirmesi nedeniyle feministler çoğu zaman ataerkil toplum tarafından “anneliğe düşman olmak”la suçlanmışlardır. Ancak kadınlara yüklediği bu baskılar nedeniyle annelik deneyiminden vazgeçmiş, kürtaj ve doğum kontrolü gibi kadınları annelikten uzaklaştıran bir bakış açısını benimsemiş kimi radikal feministler olmakla birlikte, pek çok feminist yaklaşım annelik pratiklerinin dönüştürülmesine odaklanmaktadır. Feministler, kadın özgürlüğünün bir parçası olarak uygun fiyatlı çocuk bakım hizmeti gibi anne-dostu uygulamaların önemini vurgulamış, kendi annelik deneyimleri hakkında yazılar yazmış ve bunu aktivizmleri açısından bir motivasyon olarak kullanmışlardır (Kinser, 2010: 395). Annelik, 1990’lı yıllara kadar feminist gündemde merkezi bir yer tutmamış, dolaylı tartışmaların konusu olmuştur. 1990’lardan sonra ise ‘çalışma hayatı ve annelik’, ‘velayet hakkı ve annelik’, ‘annelik ve sağlık’ gibi konular feminist teori ve pratiğe dâhil olur” (Sanger, 1992’den akt. Çağlar, 2011: 915). Söz konusu döneme ait feminist annelik çalışmaları genellikle beyaz ve orta sınıf aileler üzerine yoğunlaşırken, 2000’li yıllarda artan sayıda annelik araştırmasının ırk, sınıf, etnisite ve kültür gibi daha geniş bağlamlara doğru yöneldiği görülmektedir. Bu çalışmalar, çoğunlukla annelikle ilgili mitleri ve annelik ideolojisini deşifre etme ve daha özgürlükçü annelik biçimlerinin kapısını aralama amacına yöneliktir.

Green ataerkil toplumda, annelik ve anne-çocuk ilişkilerinin romantikleştirildiğini belirtir ve “Bu biyolojik anne ideali, anneleri şefkatli, duygusal ve bağımlı varlıklar olarak gösterirken, annelerin hayat veren, fedakâr, hoşgörülü olması beklenmekte ve annelik etmenin dışındaki kimlikleri ve bireysellikleri yadsınmaktadır” der (2010a: 970). Ataerkil toplumlarda kadınlar, yalnızca annelik rolleriyle kuşatılmaz, aynı zamanda ev kadınlığı ve eş olmaya ilişkin pek çok kuralla da kuşatılırlar. Bu nedenle anneliğe ilişkin egemen ideoloji, kendini çocuklarına adamanın örtük bir bileşeni olarak evli anneliği yüceltir. Kadınlar, evin temizliği, düzeni, yeme-içme, alışveriş gibi evdeki düzenin devamına ilişkin hemen her şeyden sorumludurlar. Bu roller annelikle birleşince anneler, çocukların temiz ve güzel giyinmesi, sağlıklı beslenmesi ve okul başarısı gibi pek çok şeyin de sorumlusu olurlar. Ancak kadınlar hemen her alanda olduğu gibi annelik rolleri konusunda bir denge noktası bulmakla da sorumludur. Çünkü fazla denetimci olmaları durumunda, “baskıcı” ve “boğucu” olmakla,  “her şeye müdahil olarak çocuklarına zarar vermekle” de suçlanırlar. 

Annelik ideolojisinin temel bileşenlerinden biri anneliğin uzmanlaştırılması, profesyonelleştirilmesidir. 20. yüzyılın başından itibaren annelik, Batı bilimi, psikolojisi ve tıbbı tarafından profesyonelleştirilmiş, başka bir ifade ile uzmanlaştırılmıştır. Çocuk yetiştirme kılavuzları anneliğin bir uzmanlık alanı olmasını sağlamış ve annelerin uzman desteğine ihtiyacı olduğu düşüncesini pekiştirmiştir. Anneliğin uzmanlaştırılması annelik mitleri ile de pekiştirilir. İyi ve kötü anne olmayı belirleyen adanmışlık, fedakârlık, uzman tavsiyesine ihtiyaç duyma, duygusal yoksunluk gibi özellikler, anneliğe ilişkin olumlu ve olumsuz mitler olarak sıralanabilir (Thurer, 1995; Green, 2010b; Caplan, 2010).

MEDYADA ANNELİK TEMSİLLERİ

Kitle iletişim çalışmaları alanında feminist çalışmaların yaklaşık elli yıllık bir geçmişi vardır. Toplumsal cinsiyet rollerinin gelişimi, pekiştirilmesi ve sürdürülmesinde medyanın rolünün sorgulanması için ise 1970’li yılların sonlarını beklemek gerekmiştir. Tuchman (1978), “kadınları, yaşamlarını aşk ve evle sınırlandıran medya iletilerinin zulmünden nasıl kurtarabiliriz” sorusunu sorar (akt. van Zoonen, 1997: 304). 1980’li yıllar boyunca pembe diziler, sevda romanları ve kadın dergileri gibi kadınlara yönelik medya metinlerinde kadınların konumları analiz edilmiş ve medyanın toplumsal cinsiyet rollerini kuran ve yeniden üreten bir araç olduğu sergilenmiştir. Ayrıca feminist kitle iletişim çalışmaları, medyanın nasıl dönüştürülebileceği sorusuna da yanıt bulmaya çalışmıştır (van Zoonen, 1997: 302-304). Medyada feminist çalışmalar kadının eş, anne ve kız çocuğu gibi farklı roller üzerinden temsiline ilişkin çalışmalarla çeşitlilik kazanmıştır.

Annelikle ilgili yayınlara bakıldığında anneliğin, eleştirel perspektiften çok, kişisel gelişim ve beceri kazandırmaya yönelik yayınların konusu olduğu görülür. ABD ve pek çok Avrupa ülkesinde de annelikle ilgili yayınların başında çocuk yetiştirme el kitapları, uzman tavsiyeleri / görüşleri ve kişisel gelişim odaklı yayınlar gelmektedir (Johnston ve Swanson, 2003: 21).  Türkiye’de de toplumsal cinsiyet ve medyada toplumsal cinsiyet temsillerine ilişkin önemli bir alan yazın olmasına karşın, annelik kurumu ve annelik pratiklerine ilişkin az sayıda çalışma vardır. Mevcut kaynakların büyük bölümü, anneliğin profesyonelleştirilmesi / uzmanlaştırılması kategorisinde ele alınabilecek bilinç ve beceri kazandırmaya yöneliktir. 

Görece daha az sayıda olmakla birlikte anneliğin toplumsal inşası ve kültürel beklentiler gibi daha eleştirel bakış açılarına sahip olan çalışmaların (Dally, 1982; Maushart, 1999; Rich, 1976) da alanda önemli bir yeri vardır. Feminist perspektiften anneliği ele alan çalışmalar, kamusal alandaki eşitsizliklerin özel alandan başladığı düşüncesinden hareketle özel alanda kadının konumunu sorgulayan ikinci dalga feminizm ile başlamıştır. Kadının ailedeki rolü, kadın perspektifinden aile kurumu, seks ve evlilik dışı annelik gibi konular, belli dönemlerde yapılan bazı uygulamalar ve yasal düzenlemeler üzerinden tartışılır (örn. Smart, 1992). Bu tarz çalışmalar anneliğin kadın hakları bağlamında politik bir mesele olarak tartışılmasına da katkıda bulunmuştur.

Annelik düşüncesi ve ideal annelik pratiklerini eleştirel biçimde tartışan ve tarihsel süreç içerisinde bu pratiklerin nasıl değiştiğini ortaya koyan önemli çalışmalardan biri Ann Taylor Allen’ın (2005) Feminism and Motherhood in Western Europe, 1890-1970, A Maternal Dilemma (Batı Avrupa’da Feminizm ve Annelik, 1890-1970, Annelik İkilemi) başlıklı çalışmasıdır. Allen çalışmasında, feminist hareketin ataerkil sistemin kadını her şeyden önce eş ve anne olarak konumlandırmasına yönelik eleştirilerini, “hem anne hem de bağımsız bir birey olabilmek mümkün mü” sorusunda özetler ve kitabında bu soruya yanıt vermeye yönelik çabaları derler. “Annelik ikilemi” ile kastedilen de kadının, “anne ve eş olmak”la “bağımsız bir birey olmak” arasında bir seçime zorlanmasıdır.

Anneliği biçimlendiren araçlardan biri olarak medyada annelik temsillerini inceleyen ve belli medya metinleri üzerinden –magazin dergileri, televizyon dizileri, reklamlar gibi- annelik ideolojisini sorgulayan çalışmaların özellikle 1990’lı yıllardan sonra artmaya başladığı görülür. Kaplan, 1992 tarihli “Motherhood and Representation: The Mother in Popular Culture and Melodrama” (Annelik ve Temsil: Popüler Kültür ve Melodramada Anne) başlıklı çalışmasında, anneliği popüler kültür üzerinden okumaya çalışır. Keller’ın (1994) Mothers and Work in Popular American Magazines (Amerikan Popüler Magazin Dergilerinde Anneler ve Çalışma Hayatı) başlıklı çalışması ise medyanın annelik ideolojilerinin inşasındaki rolünü ortaya koymaya çalışan geniş kapsamlı çalışmalardan birini oluşturmaktadır. 1970’li yıllardan itibaren yeni tüketim alışkanlıklarıyla birlikte magazin dergileri ve pembe diziler gibi medya metinlerinde kadınların temsiline ilişkin sayıları giderek artan çalışmalar yapılmaya başlamıştır. Keller’ın çalışması, ABD medyasındaki önemli magazin dergileri üzerinden on yıllık dönemler halinde modern toplumlarda kadınların değişen rolünü ortaya koyar. Bu çalışmaları, geleneksel annelik ideolojisini eleştiren ve farklı annelik biçimlerini tartışmaya açan çalışmalar izler. 1980’li yılların sonlarından itibaren kendini çocuklarına adayan fedakâr anneye karşılık, iş hayatında anne kimliğiyle yer bulmaya çalışan annelerin mücadelesi gündeme gelir (Peters, 1997; Green, 2010b).

Keller (1994) çalışmasında ABD’de yayınlanan Ladies Home Journal, McCall’s, Parents ve Good Housekeeping dergilerini eleştirel biçimde analiz ederek bu dergilerin modern toplumda kadınların değişen rollerini nasıl yansıttığını ortaya koyar. Keller bu magazin dergilerinin, toplumda kadının yerine ilişkin popüler düşünceleri basitçe yansıtmakla kalmadığını, hakim ideolojileri yayan ya da meydan okuyan bir araç işlevi gördüğünü belirtir. Dergilerde yer alan yemek tarifleri, editör mektupları, pediyatristlerin, psikologların, dini liderlerin ve sosyal normları belirleyen ve güçlendiren diğer uzmanların yazıları gibi eklektik konuları analiz eder. Keller’a göre bu yayınlar, beyaz orta sınıf Amerikan kadınlığına homojen bir bakış sunmaktadır. Amerikan popüler televizyon dizilerinde anneliği inceleyen başka çalışmalar da medyada kurulan çalışan–ev kadını anne ve evli–bekar anne çatışmaları üzerinden farklı annelik biçimlerini, popüler annelik pratiklerinin sınıfsal temellerini tartışmıştır (Peters, 1997; Ingold, 2004; Trop, 2006).

Popüler anneliğin önemli özelliklerinden biri de tüketimdir. Keller’ın (1994) vurguladığı gibi medyada idealize edilen annelik, heteroseksüel beyaz orta sınıf kadınlara işaret eden bir annelik biçimidir. Bu annelik biçimi, hamilelikten itibaren tüketimle birlikte kurulur. Annenin ve çocuğun beslenmesi, hijyeni, fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişimi belli tüketim kalıplarıyla özdeşleştirilir. Pazarlama ve tüketim kültürü, annenin ne olduğuna dair belli imajlar oluşturur. “Kadınların kullandıkları tüketim maddeleri ve hizmetler, onların başkaları tarafından nasıl göründükleri ve algılandıkları kadar, nasıl bir anne olduklarını da biçimlendirir” (O’Donohoe, Hogg, Maclaran vd., 2014: 2). Yazarların da belirttiği gibi iyi annelik için tüketmek, yalnızca tüketim ürünleriyle sınırlı değildir. Toplumların kültürel yapılarına göre farklılıklar göstermekle birlikte belli hizmetleri tüketmek de önemlidir.

Bunların yanı sıra Türkiye gibi ailenin daha milliyetçi ve muhafazakâr değerlerle kurulduğu ve kutsandığı toplumlarda annelik, ulusçu söylemlerin bir parçası olarak da karşımıza çıkmaktadır. 1990’lı yıllara kadar Türkiye’de çok daha belirgin olan pasif yurttaşlık anlayışı çerçevesinde tüm yurttaşlar gibi kadınlar ve anneler de öncelikle ailesine ve yurduna bağlılık ve fedakârlıkla yükümlü tutulmuştur. Asker ocağı, millet ocağı gibi söylemlerle toplumun en küçük hücresi gözüyle bakılan aileye atfedilen kutsallık halesi daha geniş bir alana taşınmaktadır (Oğuz, 2005: 117). Türk kadını, fedakâr olduğu kadar da kahramandır. Ulusçu söylemle harmanlanan annelik tasarımında, sesiz ve pasif bir fedakârlık değil, mücadeleci, gereğinde canını ortaya koyabilecek bir kahramanlık vurgusu vardır. Medyada da Anadolu kadınına ilişkin göndermeler bu çağrışımlar üzerine kurulur.

HAFTANIN ANNESİ PROGRAMI

Haftanın Annesi programı, 2014 yılı Eylül ayında Kanaltürk’te yayına başlayan, her hafta dört annenin 10 bin TL’lik ödül için yarıştığı bir programdır. Program, son yıllarda, popüler yarışma programlarının çoğunda karşımıza çıkan, yarışmacıların birbirlerini puanladıkları ve kazananı belirledikleri formatın örneklerinden birini oluşturmaktadır. Programın devamlılığı haftalık olarak şekillenmekte, her gün bir yarışmacının evine konuk olunarak beşinci günün sonunda kazanan açıklanmaktadır. Yarışmacılar birbirlerini programın ilk bölümünde tanımakta, yani yalnızca bir günlük izlenim üzerinden değerlendirme yapabilmektedirler. Haftanın son gününde ise tüm yarışmacılar, bir “ilişki danışmanı”nın moderatörlüğünde bir araya gelmekte ve haftanın değerlendirmesinin ardından kazanan yarışmacı belirlenmektedir.

Kanalın web sayfasında “Haftanın annesinde yarışmacılar, bazen ne yapmaları, bazen de ne yapmamaları gerektiğini bu yarışma sayesinde öğrenirken; belki de bu tecrübe neticesinde daha iyi birer anne olma şansını da yakalayacaklar” sözleri yer alır. Bu sözlerle programın, kadınları annelik konusunda “eğitmeyi” amaçladığı görülür. Kadın doğasının bir parçası ve evrensel olarak kabul edilen annelik, aynı zamanda bir eğitimi de gerektirmektedir.

Çalışmada, farklı bölümlerle kıyaslama olanağı sağlamak için yarışma bir ay boyunca izlenmiş, programın 6. haftasında (22-16 Eylül 2014 tarihleri arasında) yayınlanan beş bölüm analiz edilmiştir. Yapılan bir aylık izleme sonucunda yarışmanın bir haftadan oluşan her bölümünün farklı annelik biçimlerinin yarışması şeklinde kurgulandığı görülmüştür. Her hafta, farklı annelik çatışmalarına sahne olmaktadır; örneğin analiz yaptığımız 6. haftada çalışan anne–“ev kadını anne” ve evli-bekâr (boşanmış) anne çatışmasının, 7. haftada geleneksel /muhafazakâr, çok çocuklu anne – kendi özgürlüğüne düşkün” tek çocuklu anne çatışmasının, 8. haftada ise genç anne–ileri yaşta anne çatışmasının baskın olduğu gözlenmiştir. Aslında bütün bu çatışmalar tek tek incelenmeye değerdir. Ancak analiz 6. haftada karşımıza çıkan çalışan anne–“ev kadını anne” çatışması ile sınırlandırılmıştır. Söz konusu haftada evli-bekâr (boşanmış) anne çatışmasına dair söylemler de dikkat çekmekte fakat bu iki annelik biçimi arasındaki çatışma çalışmanın dışında bırakılmıştır. Batı ülkelerinde bekar annelerin (ve babaların) sayısı her geçen gün artmakta ve buna paralel olarak İngilizce alanyazında bekar annelik ve bekar ebeveynlerin çocukları üzerinde çeşitli perspektiflerden yapılmış çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu konu Türkiye için ise hala yeni ve üzerinde az çalışılmış bir alan olma özelliğine sahiptir. Bekar ve evli annelik arasındaki çatışmanın Türkiye üzerinden analizi, başlı başına bir çalışma konusu olacak genişlikte bir analizi gerektirmektedir.

Program, son yılların yeni format özelliklerinden biri haline gelen dış sesin[1] haftanın yarışmacılarını tanıtmasıyla başlar. Bu tanıtımın ardından dış ses, “bir hafta boyunca kendilerini daha yakından tanıma fırsatı bulacağız ve hangisi daha bilinçli bir anne, buna tanık olacağız” der. 6. haftanın yarışmacıları, sırasıyla Gözde, Mehtap, Hatice ve Emine Hanımlardır. Program, yarışmacıların günlük hayatlarından kesitlerin sunulduğu görüntüler eşliğinde yarışmacıların kendilerini ve ailelerini anlattıkları kısımla başlar. Araya giren vtr’lerle diğer yarışmacıları da tanımaya ve anneliğe ilişkin fikirlerini öğrenmeye başlarız. Diğer yarışmacılara, o gün yarışma evine gittiklerinde nelere dikkat edeceklerine ilişkin sorular sorulur. Yarışmacı annenin günlük hayatı, bu yanıtları içeren vtr’lerle bölünür.

Programın, anneliğin biçimlendirilmesi ve yeniden üretimi açısından iki bölüm içerdiği söylenebilir. Bunların ilki, yarışmacıların anneliğin ne olduğunu tanımladıkları ve ‘iyi annelik’ kriterlerini belirledikleri bölümdür. Anneliğin tanımı ve ‘iyi annelik’ kriterleri; yarışmacıların kendilerini tanıttıkları, gidecekleri evde nelere dikkat edeceklerini ve onlara göre iyi annenin nasıl olması gerektiğini anlattıkları bölümde sergilenir. Diğer annelerin, o günün yarışmacı annesinin evini ziyaret etmeleri, sözü edilen kriterleri denetlemeleri ve bu esnada birbirleri ile kurdukları diyaloglar, yarışmanın ikinci bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölüm Green’in ifadesiyle “anne savaşları” bölümüdür ve bize annelerin hangi söylem ve pratikler üzerinden rekabet ettiklerini göstermektedir. Makalede de program, bu iki başlık altında analiz edilmeye çalışılacaktır.

Yarışmacılar / Farklı Annelikler

Programın her bölümünde konuk olunan yarışmacının kendisi, çocuğu / çocukları, çocuğuyla ilişkisi ve yaşam biçimlerine dair bilgiler verilir. Haftanın ilk yarışmacısı 31 yaşındaki Gözde’dir. Gözde’nin 2,5 yaşında bir oğlu ve eşinin ilk eşinden olan yirmili yaşlarda iki kızı vardır. Üvey kızlarının anneleri çocuklarının velayetini üstlenmek istememiş ve Gözde, eşinin çocuklarına da ‘annelik’ yapmaya çalışmıştır.

Haftanın ikinci yarışmacısı, 43 yaşında iki çocuk annesi olan Mehtap’tır. Mehtap’ın 24 ve 13 yaşlarında iki kızı vardır. Eşinden ayrılmış olan Mehtap, büyük kızının evli olduğunu, bu nedenle zamanının çoğunu küçük kızı ile geçirdiğini anlatır. Mehtap, kendi ifadesiyle “eğlence sektöründe” geceleri çalışan bir annedir. Kızının, kendi çalışma düzeni nedeniyle küçük yaşta olgunlaştığını, kendi sorumluluğunu üstlenmek zorunda kaldığını anlatır. 

Yarışmacılar içinde diğer bir çalışan anne 34 yaşındaki Hatice’dir. Hemşire olan Hatice’nin 3 yaşında bir kız çocuğu vardır ve aynı zamanda 8,5 aylık hamiledir. Hatice, şu an doğum iznini kullandığını ve sözleşmeli olarak çalıştığı için izin kullanması nedeniyle ücret kaybı yaşayacağını anlatır. Yarışmayı kazanırsa ödül olarak alacağı parayı bu maddi açığı kapatmak için kullanacaktır.

Dördüncü yarışmacı ise 41 yaşında, iki çocuk annesi ve ev kadını olan Emine’dir. Emine eşiyle sorunlar yaşamakta, hem maddi, hem de manevi olarak sıkıntı içinde olduğunu söylemektedir. Eşinin çocuklarına karşı ilgisizliğinden, evindeki huzursuzluklardan söz eder. Eğitim düzeyi de yüksek olmayan Emine, ekonomik açıdan en dezavantajlı anne durumundadır.

Annelik Tanımları ve İyi Annelik Kriterleri

Yarışmacılar kendilerini tanıtırken anneliği nasıl tanımladıklarını ve kendilerini neden iyi bir anne olarak gördüklerini de açıklarlar. Gözde, annelik tanımına, anneliğin çok ‘kutsal’ bir şey olduğunu söyleyerek başlar; “Annelik çok kutsal bir şey. Her kadına verilen bir şey ama bence herkesin olamadığı bir şey. Sadece doğurmanın annelik olmadığını yaşayarak öğrendim” der. Gözde bu sözleriyle üvey kızlarının annesine gönderme yapmakta ve başka birinin çocuklarına bakıp büyüttüğü için kendisinin “iyi anne” olduğunu düşünmektedir. Gözde’nin eşinin çocuklarına ilişkin geçmişini anlatışında kendi ‘fedekarlığına’ övgü ve diğer anneye yönelik göndermeleri dikkat çekicidir. Eşinin çocuklarına ‘annelik’ yaptığını söylemesi, çocuklarının velayetini almak istemeyen bir kadına annelik vasfını yakıştırmadığını da açığa vurmaktadır. 

 

Mehtap da anneliği fedakârlık ve “zorluklara göğüs germek” olarak tanımlar. Kendi yaşantısını, kızını tek başına büyütmek zorunda kalmanın zorluklarını anlatırken “benim de duygularım var. Bir kadınım. Ama düşünmek zorunda olduğum bir kızım var, işin ağır basan bir tarafı var…” diyerek kendi duygularından önce çocuklarını düşünmek zorunda olduğunu ifade eder.

Yarışmacıların annelik tanımları birbirleriyle benzerlik göstermekte ancak kendi yaşam koşullarının bir yansıması olarak bazı özellikler ön plana çıkmaktadır. Emine ise anneliği, “büyük bir özveri, büyük bir güven ve karşılıksız sevgi”, kendisini de “çok sabırlı bir anne” olarak tanımlamaktadır. Emine’nin tanımındaki “karşılıksız sevgi” ve “sabır” vurgusu, annenin kendisine ilişkin tüm beklentilerden uzaklaşması, tam bir adanmışlık durumunu ifade eder. Bu annelik tanımları, Allen’ın (2005) “annelik ikilemi” olarak adlandırdığı, kadınların ‘bağımsız bir birey’ ya da ‘anne olmak’ arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılmaları durumunu yansıtmaktadır. Diğer annelerin tanımlarında da “sabırlı olmak” konusundaki vurgu dikkat çekicidir. Bu vurgu Caplan’ın sıraladığı mükemmel anne mitlerinden biri olan “anneler sinirlenmez” mitini de karşılamaktadır (2010: 885).

            Emine, “Önceleri sadece emziren, doyuran, başlarını bekleyen bir kadındım. Oysa şimdi koruyucu, kollayıcı, onları dış etkenlerden koruyan, baba rolünü de oynamaya çalışan bir anneyim. Aynı zamanda babayım yani” sözleriyle kendi annelik biçimini tanımlar. Emine bu sözleriyle, çocuklarını dış etkenlerden korumanın, babanın görevi olduğu düşüncesini ortaya koymaktadır. Eşiyle yaşadığı sorunlardan sonra ‘babanın yerine getirmesi gereken’ sorumlulukları da üstlenmiştir. Bu rol dağılımıyla bir kez daha kadın –anne- ev içiyle, baba ise evin dışıyla ilişkilendirilmektedir.

Program, yarışmacıların birbirlerini “temizlik ve ev düzeni” ve “sağlıklı beslenme” başlıklarında puanlayarak haftanın en iyi annesini belirlemesi üzerine kurulmuştur. Puanlanan bu iki başlık, iyi anneliğin temel kriterleri olarak sunulur. Ancak program daha dikkatli incelendiğinde kriterlerin bu ikisiyle sınırlı kalmadığı, yarışmacıların kendileri açısından oldukça önemli olduğunu belirttiği yeni kriterlerin de devreye girdiği görülür. Ayrıca ‘dış ses’in soruları eşliğinde yarışmacıların kendilerini tanıtma ve günlük hayatlarından kesitler sunma süreci de annelikle ilgili pek çok ‘kuralın’ hatırlatıldığı bir bölüm şeklinde işlemektedir. Dış ses sık sık annelere ve –daha büyük yaşlardaki çocuklara- “çocuğunuza hazır gıdalar yedirir misiniz?”, “o su biraz soğuk değil mi?”, “katı kuralları olan bir anne misiniz?”, “çocuklarınızın sizin onaylamadığınız bir yere gitmesine izin verir misiniz” ya da “annenle her şeyini paylaşır mısın?” şeklinde sorular yöneltir.

Yarışmacıların program boyunca dikkat ettikleri ve titizlikle değerlendirdikleri konular, “iyi annelik” kriterleri olarak aşağıda başlıklar halinde incelenmiştir.

1-                 Karşılama: Evine konuk olunan yarışmacının, diğer yarışmacıları nasıl karşıladığı değerlendirilmektedir. Bu başlıkta yarışmacı annenin konukları çocuğu/çocukları ile birlikte güler yüzle karşılaması, çocuk(lar)ın konuklarla selamlaşması, bir süre konuklarla vakit geçirmesi gibi durumlar değerlendirilir. Genel olarak tüm yarışmacıların karşılaması sıcak ve güler yüzlü bulunur. Ancak Gözde’nin oğlunun konukların yanına hiç gelmemesi, konuklar çocuğu görmek istediklerinde de yüksek sesle ağlaması eleştirilir. Çünkü anneler, çocukların tüm davranışlarının sorumlusu olarak görülmektedir.

 

2-             Çocuk Odası (Ev düzeni): Yarışmacılar programın başında her ne kadar çocuk odası ve oyuncaklarını denetleyeceklerini söylemiş olsalar da banyo ve mutfak başta olmak üzere neredeyse evin her yerini incelerler. Banyoda deterjanların açıkta ya da kolay ulaşılabilir olup olmadığına bakılır. Çocuğun lavaboya rahat erişimi, kendisine uygun diş fırçası, macun ve diğer temizlik ürünlerinin olup olmadığı kontrol edilir. Mutfak ve banyoda sağlığa uygunluk, titizlikle üzerinde durulan konulardan biridir. Mutfak dolaplarının içleri kontrol edilerek kesici aletlerin de çocukların erişemeyeceği yerlerde bulundurulması gereği vurgulanır.

     Çocuk odasının nasıl dekore edildiği, çocuğun yatağının rahat ve sağlıklı olup olmadığı, odanın ışık alma ve havalandırılabilme gibi özellikleri denetlenmektedir. Bu denetime çocuğun oyuncakları da dahil olmakta ve çocuğun güvenli ve eğitici / zeka geliştirici oyuncaklarla oynaması gerektiği vurgulanmaktadır. Yarışmacıların hepsi ev düzeni konusunda eleştiriler alırlar. Fiziksel mekânın yetersizliklerinin sorumluları da anneler olarak karşımıza çıkar ve bütün bu koşulların maddi temelleri görünmez kılınır.

Gözde’nin iki katlı olan evinin merdiven altında kalan kısmı çocuk odası olarak tasarlanmıştır. Bu durum büyük eleştirilere neden olur. Üçüncü yarışmacı Hatice, “bana göre Ahmet’in odası tam bir fiyasko” der. Odanın nasıl havalandırıldığı, çocuğun kendisine zarar verebileceği eşyalar olup olmadığı kontrol edilir. Diğer yarışmacıların da duvarlarındaki tablolardan saksı çiçeklerine, pelüş oyuncaklardan halılarına kadar hemen her eşyası bir eleştiriyi hak eder.

Eleştirilerin fazlalığı, anneleri birbirleriyle yarıştıran program formatının doğal sonucudur. Ancak bunun da ötesinde, annelik mitlerinin dünyanın pek çok ülkesinde anneleri günah keçisi haline getirdiği ve bu mitlerin çoğunun “anneleri küçük düşürmek için kullanıldığı” (Caplan, 2010: 884) yönündeki tespitleri de doğrular niteliktedir.

3-Sağlıklı Beslenme: Bu kategoride çocukların gelişimi için iyi beslenmelerinin önemi vurgulanmakta,  çocuğun ve ailenin beslenme alışkanlıkları sorgulanmaktadır. Annelerin ve dış sesin sorgularında son yıllarda sayıları giderek artan “sağlıklı beslenme” programları aracılığıyla neredeyse mitleştirilmiş olan kurallar dikkati çeker.

Evde hazır gıdaların kullanılması; çocukların şeker, çikolata gibi abur cuburları, salam, sucuk gibi şarküteri ürünlerini tüketmeleri hiçbir şekilde onaylanmaz. Araya giren vtr’lerde anneler, hangi ürünleri kesinlikle kullanmadıklarını, hazır gıdalar yerine evde kendi yaptıkları yiyecekleri çocuklarına yedirdiklerini anlatırlar. Yarışmacılar ikramları hazırlarken dış ses de annelerin hangi malzemeleri kullandıklarını sorarak beslenme alışkanlıklarını daha iyi anlamamıza yardımcı olur.

Hemşire olan Hatice, kızının şeker, çikolata gibi ürünleri tüketmesine gösterilen şiddetli eleştiriye karşılık olarak “bu tepkiler çok abartılı, çocuklar belli ölçülerde bu ürünleri yiyebilirler” şeklinde yanıt verir. Ancak cevabı dikkate alınmaz. Hatice bir sağlık çalışanı olmasına rağmen annenin uzmanlık bilgisinden çok, medyanın ürettiği ‘bilgiler’ ve annelik mitleri yarışmacılar tarafından daha değerli görülmektedir. Gece çalışan bir anne olan Mehtap da abur cubur konusunda çok katı olmadığını ifade eder. Mehtap, bu konuda bilgisiz olmak ve daha ‘geleneksel’ davranmakla, Hatice ise –çalışan bir anne olmasının da etkisiyle- çocukları konusunda “çok rahat” davranmakla eleştirilir.

4- İkramlar: yarışmacıların çocuklarla birlikte ikramlar hazırlaması ve bunların misafirlere sunumu da bir başka değerlendirme kategorisidir. Bu kategori anneliğin, ev kadınlığından bağımsız düşünülemediğini göstermesi açısından önemlidir. Yarışmacılar bir gün içerisinde çocuklarıyla ilgilenmeli, evlerini düzene sokmalı ve konuklar için çeşitli yiyecekler hazırlayabilmelidir. İkramların çoğu hiç tüketilmese de önemli olan bu yiyecekleri hazırlayabilmiş olmaktır. Konuklar yapılan ikramları beğenip beğenmedikleri hakkında da yorum yaparlar.

5-  İletişim (Sosyallik): Bu kategoride annelerin çocuklarıyla olan iletişimi ve sosyal hayatları değerlendirilmektedir. Anneler hem çocuklarının iç dünyalarını çok iyi tanımalı hem de onların fiziksel ve ruhsal her türlü ihtiyacını karşılayabilmelidir. Küçük çocukların ne sıklıkla parka gittikleri, annesiyle hangi oyunları oynadıkları, daha büyük çocukların ise ergenliği nasıl yaşadığı gibi konular annenin sorumluluğunda olması gereken önemli konulardır. Anneler, çocuklarının hem oyun arkadaşı, hem de onları disipline etmekten sorumlu kişilerdir. Bu nedenle çocuklarıyla ne kadar oyun oynadıkları, boş zamanlarında neler yaptıkları, bu faaliyetlerin çocuğun gelişimi açısından ne kadar uygun olduğu yarışmacıların birbirlerine yönelttikleri sorular arasındadır.

Anne Savaşları

Yukarıda da belirtildiği gibi programda farklı annelik biçimlerinin rekabetine tanık olunmakta, analiz edilen 6. haftaya bekâr ve evli annelerle, çalışan-“ev kadını” anneler arasındaki çatışma damgasını vurmaktadır. Green, öncelikle ev kadını anneler ile çalışan anneler arasındaki çatışmayı / savaşı, medyanın yarattığını vurgulayarak bu çatışmayı şöyle özetler; “İşe gitmeme (ücretli bir işte çalışmama), temelde başka bir gelir kaynağı olan anneler için bir seçenektir. Medya, çalışan ve çalışmayan anneler üzerindeki güçleri / etkileri doğru bir şekilde temsil etmekten ziyade, evde kalıp çocuklarını yetiştiren kadınlarla, çocuklarını yetiştirirken kariyer yapan kadınlar arasında bir kavga inşa etmektedir” (Green, 2010c: 796).

Programdaki anneler arasındaki çatışma, Green’in özetlediği çatışmanın bir örneğini oluşturmaktadır. Çalışan annelerin çocuklarına yeterince zaman ayırıp ayıramadıkları sorgulanır. Bu sorgulama yalnızca yarışmacılar tarafından değil, dış ses tarafından da yapılır. Dış ses, yakında ikinci bir çocuk sahibi olacak Hatice’ye “çocuk doğduktan sonra çalışan bir anne olarak kızınızı (büyük çocuğunu kast ederek) ne yapmayı düşünüyorsunuz” diye sorar. Hatice’nin iş yaşamıyla birlikte iki çocuğu yeterince iyi yetiştirebileceğine dair şüpheler vardır. Çocuğun kreşte ne kadar sağlıklı beslenebildiği de tartışma konusu olur. Ev kadını anneler, tüm zamanlarını çocuklarına ayırıyor olmaları nedeniyle kendilerini ‘daha iyi’ anneler olarak görmektedirler.

Hatice’nin, hamileliğinin son dönemlerinde olmasına rağmen yarışmaya katılması da diğer tüm yarışmacılar tarafından şiddetle eleştirilir. Ancak bu eleştiriler hamile kadının sağlığına ilişkin kaygılardan çok, yarışma nedeniyle çocuklarına daha az zaman ayıracağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Gözde, “şu an bu yarışmaya katılmaktan ziyade doğacak çocuğunun kıyafetlerini yıkayıp ütüleyip kızıyla birlikte bebek için hazırlanması lazım” sözleriyle bir annenin yaşamındaki öncelikleri hatırlatır.

Anneliğin çocuklara ayrılan zamanın çokluğu üzerinden kurulması ve çalışan annelerin eleştirilmesi Sharon Hayes’in (1996) yoğun annelik (intensive mothering) kavramıyla açıklanabilir. Hayes’e göre yoğun annelik 1980’li yıllarda Kuzey Amerika’da eğitim seviyesi artan ve çalışma hayatına katılan kadınları, annelik vasıtasıyla yeniden evcimen hale getirmek amacıyla ortaya çıkmış bir kavramdır. Yoğun annelik, medyanın bir uzmanlık ve pazarlama alanı olarak anneliğe ilgisinin artmasıyla iyi annelik için uygun model olarak görülmeye başlanmıştır. Yoğun anneliğin iki temel düşüncesi, “anneler(in) çocukları için büyük bir zaman ve enerji harcaması” ve “anneler(in), annelik yapmayı paralı bir işte çalışmaktan daha önemli görmesi” gerektiğini işaret eder.  

Çalışma koşulları nedeniyle eleştirilen bir diğer anne ise geceleri çalışan Mehtap’tır. Mehtap’ın yatılı bir bakıcı çalıştırma şansı olmadığı için kızı küçük yaştan itibaren evde tek başına kalmayı başarmıştır. “Ev kadını” olan Gözde ve Mehtap arasında belirgin bir çatışma yaşanır. Gözde, hem çalışan, hem de bekâr bir anne olması üzerinden Mehtap’a çok sayıda eleştiri yöneltir ve “bir çocuk için eve geldiğinde kapıyı annenin açması çok önemli” sözleriyle annenin evde olması gereğine olan inancı yineler.

Hatice (hemşire) kendisini şiddetli bir biçimde eleştiren ev kadını Gözde’nin “çalışan bir annenin halini” kesinlikle anlayamayacağını söyler. Çocuk bakımı ve beslenmesi konusundaki eleştirileri de ev kadını anneleri eleştirerek bertaraf etmeye çalışır. Evdeki anneleri bütün günlerini çocuklarıyla geçirdikleri için aşırı korumacı olmak ve bazı konuları gereğinden fazla ciddiye almakla eleştirir. Hatice, geceleri çalışan Mehtap’a göre daha eğitimlidir ve çalışan anne olmasını, eğitimli ve kültürlü olması üzerinden haklılaştırmaya çalışır. O çocuklarıyla daha az zaman geçirebiliyordur ama, çocuk yetiştirmek konusunda daha bilinçlidir.

Mehtap ise çalışan bir anne olma konumunu savunmaktan çok, eski eşiyle yaşadığı sorunlar ve ekonomik nedenlerle çalışmak zorunda olduğunu anlatarak, durumunun “mazur görülmesini” sağlamaya çalışır. Kızının küçük yaştan itibaren kendi sorumluluğunu üstlenmiş olması nedeniyle ona minnettar olduğunu söyler. İçinde bulunduğu koşulların eksiklik olduğunu kabullenmekte, ancak her şeye rağmen iyi bir anne olmaya çalıştığını ifade etmektedir. “Ben istemez miydim çocuğumun yanında olmayı? Benim ne yaşadığımı onlar anlayamaz” sözleriyle çalışmak zorunda olmasını bir talihsizlik olarak nitelendirir.

Yarışmacı anneler arasındaki bir başka ‘savaş’ durumu bekâr ve evli anne olmak üzerinedir. Mehtap’ın eşinden neden ayrıldığı uzun uzun tartışılır, sorgulanır. Bekâr annelikle ilgili yaygın kanı, Gözde’nin “bir anne, hem anne hem baba olamaz. Ne bir baba hem anne hem baba olabilir, ne de bir anne hem anne hem baba olabilir. Oradaki ince çizgiyi korumak lazım” sözleriyle özetlenir. Mehtap’tan dolaylı olarak istenen, kızını babasız bırakmamak adına evliliğini devam ettirmesidir. Mehtap’ın, evlikleri sürse bile kızının mutlu olamayacağını anlatma çabaları sonuçsuz kalır.

Dördüncü yarışmacı Emine, evli ancak eşiyle ciddi sorunlar yaşadığını söyleyen bir annedir. Eşinin ne kadar sorumsuz olduğunu, çocuklarıyla hiç ilgilenmediğini anlatır ve “böyle bir baba olur mu?” diye sorar. Emine, kendi annelik biçimi nedeniyle “bir annenin hem anne hem baba olamayacağı” düşüncesine karşı çıkar, “benim eşim var, ama ben yine de çocuklarıma hem annelik hem babalık yapıyorum” der. Emine’nin babalık yapmaktan kastettiği maddi sorunlarıyla tek başına başa çıkmak zorunda kalmasıdır. Yaşadığı ekonomik sorunları, eşinin maddi olarak kendilerine destek olmadığını anlatır. Buna karşın Emine’nin düzenli bir işi yoktur. Ailesinden ve çeşitli kurumlar destek almaya çalıştığını söyler. Emine’nin çocukları için düzenli bir gelir sağlama yoluna gitmemesi de eleştiri konusu olur.

Emine’nin eşiyle yaşadığı sorunlar, babalarının çocuklara karşı tutumu, Emine’nin evine gidildiğinde daha açık bir biçimde ortaya çıkar. Ancak, bu kez de Emine, böyle bir evliliği sürdürdüğü için suçlanır. Eğitimi, işi ve ailesinden bir desteği olmadığı için eşiyle yaşamak zorunda olduğunu, hatta eşinin boşanmamak için kendisini tehdit ettiğini söylemesi bile Emine’yi diğer yarışmacıların –özellikle de Gözde’nin gözünde- haklılaştırmaz.

Bir annenin boşandığı, diğerinin de boşanmadığı için, çalışan annelerin çocuklarına vakit ayırmamak ve hatta ‘sorumsuzlukla’, çalışmayan annenin de çocuklarını maddi sıkıntıya mahkum etmekle eleştirilmesi ve sonuçta ‘suçlu’ bulunması, annelik mitlerindeki çelişkili durumu da ortaya koymaktadır. Caplan, annelik mitlerinin “birbirlerini karşılıklı olarak dışladıklarını” belirtir ve bu çelişkilerin annelik mitlerinin aslında her durumda annelerin kendilerini eksik hissetmeleri üstüne kurulmuş olmasından kaynaklandığını savunur (2010: 886). İncelenen programda da anneliğe ilişkin söylemlerin bir tutarlılık göstermediği, her duruma göre yeniden biçimlendiği ve ideal anneliğe ulaşmanın imkansız olduğu görülmektedir.

 

DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

İncelenen program ve yapılan analiz her şeyden önce kadınların –ve annelerin-sürekli olarak toplum ve medya tarafından bir rekabet ve düzenlemenin konusu olduğunu göstermektedir. Günümüz TV formatlarının çoğunda olduğu gibi burada da kadınlar birbirlerine üstünlük kurmak için yarışma/mücadele içindedir. Program annelik bağlamında ise farklı annelik biçimlerinin tartışılmasına olanak sağlaması açısından önemlidir.

Programda gerek anneliğin tanımının gerekse iyi anneliğe ilişkin kriterlerin ve annelerin birbirleriyle rekabetinin, çalışmanın kuramsal kısmında anlatılan annelik ideolojisi, annelik mitleri ve anneliğin uzmanlaştırılması gibi eleştirel kavramlarla örtüştüğü görülmektedir. Annelik hem kadının biyolojik doğasının bir parçası olarak görülmekte hem de annelerin daha iyi anneler olabilmek için uzman desteğine ihtiyacı olduğu belirtilmektedir. Annelikle ilgili popüler yayınların büyük bölümü de bu uzmanlık bilgilerini içerir. Türkiye’de özellikle 90’lı yıllardan sonra sayıları artan annelik dergileri annelik üzerinden bir tüketimi ve uzmanlaşmayı pekiştirici nitelikte olmuştur. Son yıllarda bu tür yayınlar televizyon ekranlarına da taşınır. İncelenen programda annelerin birbirlerine yönelik eleştirilerinin bir kısmı bu uzmanlık bilgileri üzerinden gelişmiştir. Sağlıklı beslenme, çocuk gelişimi ve iletişim becerileri, annelerin çalışması gereken derslerin başında gelir. Yarışmacı anneler, kendilerinin sağlık, beslenme, psikoloji ve eğitim gibi hemen her alanda oldukça bilgili olduklarını düşünmekte ve diğer annelerin bilgi ve becerilerini test etmektedir. Dört gün boyunca annelerin birbirlerini test etmesinin ardından programın son günü tüm yarışmacılar, bir ilişki danışmanının gözetiminde stüdyoda bir araya gelmiş ve dört gün boyunca yaşananlar bir de uzmanın bakış açısından değerlendirilmiştir. Ancak bütün tartışmalarda sağlıklı bir çocuk yetiştirmeye ilişkin bilgilerin hayata geçirilebilmesinin maddi temelleri göz ardı edilmekte ve bunları sağlamak annelerin bireysel sorumluluğuna dönüştürülmektedir.

Türkiye’de 2000’li yılların başlarından itibaren çalışan anne sayısında önemli bir artış yaşanmaktadır. Çocuğunun ihtiyaçlarını kendi önceliklerinin en başına yerleştiren geleneksel iyi anne fikri, ekonomik zorunluluklar ve iyi eğitim almış kadınların sayısının artmasıyla –yavaş da olsa- değişime uğramaktadır. Bu durum çalışan kadınların, annelik vasıfları açısından eksiklikle tanımlanması biçimini sorgulanır hale getirmiş olsa da programda geleneksel mitlerin hâkimiyetini koruduğu ve ücretli bir işte çalışmanın anneliği “eksikleştiren” bir durum olarak kabul edildiği görülmüştür.

Ücretli bir işte çalışmamak genellikle üst-orta sınıf kadınların tercih edebildiği bir durumdur. Program boyunca, çalışan annelerin ekonomik zorluklara vurgu yapmaları, hakim annelik mitlerinin de üst ve orta sınıf kadınlara özgü, homojenleştirici mitler olduğunu görmemizi sağlar. Hatice, doğum izni kullandığı için maaşında düşüş yaşayacağını ve yarışmadan para ödülü kazanırsa bu düşüşü telafi edebileceğini söylemiştir. Hatice’nin işe gitmeme ya da daha uzun süre izin alabilme gibi bir seçeneği yoktur. “Toplum çocuk bakımı sorumluluğunu temel olarak annelere yüklerken, ekonomik güçlükler pek çok anneyi iş gücünde çalışmaya itmektedir. Çocuklarıyla daha çok vakit geçirmek isteyen anneler iş gücü piyasasının zorluklarıyla karşılaşmaktadır” (Green, 2010: 796). Burada anneleri özgürleştirmek için ekonomik koşulların sorgulanması, doğum izinlerinin uzatılması, kreş ve anaokulu olanaklarının arttırılması ve çalışan anneler için esnek çalışma saatleri gibi sosyal politikaya ilişkin çözümlerin tartışılması gereği ortaya çıkmaktadır. Programda her ne kadar çalışan anneler maddi koşullarının zorluklarını dile getrmiş olsa da yapısal çözümlere ilişkin bir tartışma hiç gündeme gelmemiştir.

Programın bir başka çatışma alanı olan evli ve bekâr anne çatışması ise boşanmış eşler üzerinden tartışılmış ve bu çalışmaya da ekonomik sorunlar bağlamında dahil edilmiştir. Evli ve bekar anne olma durumuna ilişkin çelişkili söylemlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Boşanmış anne, neredeyse çocuğunun babasız büyümesine sebep olmakla, sorunlu bir evliliği yürütmeye çalışan anne ise çocuklarını mutsuz/sorunlu bir hayata mahkûm etmekle ‘suç’lanmıştır. Annenin, boşanmak istediğinde eşi tarafından tehdit edilmesi, eşinin çocuklarını elinden alacağından korkması gibi kadının dışındaki hiçbir etken değerlendirmelere dâhil edilmemiştir. Emine’nin anlattıkları Türkiye’de pek çok kadının yaşadığı önemli bir sorun olmasına rağmen bekâr anne dışındaki yarışmacıların bu duruma ilişkin bir hassasiyet geliştirmedikleri görülür.

Benzer bir çelişki çalışan ve ev kadını anneye ilişkin söylemlerde de karşımıza çıkar. Bir yandan çalışan annelerin çocuklarına yeterince zaman ayıramadıkları, dolayısıyla ‘eksik’ bir annelik içinde oldukları söylenirken, ekonomik sıkıntılar yaşayan Emine’nin çocuklarına düzenli bir gelir sağlamaması da eleştirilir. Bu çelişkili söylemler, kadınlara yüklenen pek çok görev gibi anneliğin de kadını bir eksiklikle tanımlamayan ataerkil söylemin bir parçası olarak işlev gördüğünü göstermektedir.

Yarışmacı annelerin tümü, anneliğin çocuklarına fazla zaman ayırmayı, onların tüm ihtiyaçları ile bizzat ilgilenebilmeyi gerektirdiği konusunda hem fikirdir. Çalışan annelerden biri olan Mehtap, çalışmak zorunda olduğu için adeta suçluluk duymaktadır. Hemşire olan Hatice ise çalışan anne olma durumunu zaman zaman savunmaya çalışsa da bu savunma, ekonomik koşullarına ilişkin ‘mazeretler’ sunmanın ötesine geçmemektedir. Kadınların annelik dışında bir yaşam alanı olabileceği, ekonomik zorunluluklar söz konusu olmasa bile bireysel bir tercih olarak çalışmayı seçmiş olabileceği ve iş hayatında kadının konumu gibi konular gündeme gelmemiştir.

Bir programın sınırlı örneklemi üzerinden yapılan bir analiz bile genel olarak annelik kurumunun, özelde de Türkiye’de annelerin önemli sorunları olduğunu, ancak bu sorunlara karşı yeterli duyarlılığın kadınlar arasında bile oluşmadığını göstermektedir. Türkiye’de annelik konusunda az sayıda çalışma vardır ve bu alanda ekonomik, sosyal ve hukuki boyutları içeren derinlikli tartışma ve analizlere ihtiyaç olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

      

 Kaynaklar

Allen A.T. (2005) Feminism and Motherhood in Western Europe, 1890-1970, A Maternal Dilemma, NY: Palgrave McMillan.

Caplan P. J. (2010). Myths of Motherhood: Good/Bad. O’Reilly, A. (Ed.) Encyclopedia of Motherhood içinde (884- 886). Thousand Oaks, Calif: Sage.

Coulter M. (2010). Institution of Motherhood. O’Reilly, A. (Ed.) Encyclopedia of Motherhood içinde, (571-572). Thousand Oaks, Calif: Sage.

Çağlar İ. F. (2011). “Türk Hukuk Mevzuatı Çerçevesinde Annelik”, Serpil Sancar (der.) Birkaç Arpa Boyu… 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’de Feminist Çalışmalar içinde, (915-943), İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, Cilt: 2.

Green F. C. (2010a). Patriarchal Ideology of Motherhood, O’Reilly, A. (Ed.) Encyclopedia of Motherhood Thousand Oaks içinde, (969-970). Calif: Sage.

Green F. C. (2010b). Intensive Mothering. O’Reilly, A. (Ed.) Encyclopedia of Motherhood içinde (573-574). Thousand Oaks, Calif: Sage.

Green F. C. (2010c). Mommy Wars. O’Reilly, A. (Ed.) Encyclopedia of Motherhood içinde (795-796). Thousand Oaks, Calif: Sage

Johnston D. ve Swanson, H. (2003), “Undermining Mothers: A Content Analysis of the Representation of Mothers in Magazines”, Sex Roles, Vol:49, Nos:1/2, July 2003, 6(3), 21-33.

Kaplan E. A. (1992). Motherhood and representation: The mother in popular culture and melodrama. New York: Routledge & Kegan Paul.

Keller K. (1994). Mothers and Work in popular American magazines. Westport, CT: Greenwood Press.

Krikos L. A. & Ingold, C. (2004).  Women’s Studies; A Recommended Bibliography, Westport, CT: Greenwood Press.

O’Donohoe S., Hogg, M., Maclaran P. vd. (2014), Motherhoods, Markets and Consuption; The Making of Mothers in Contemporary Western Cultures, London, NY: Routledge.

Peters J. (1997). When mothers work: Loving our children without sacrificing our selves. Reading, MA: Perseus.

Oğuz-Kılıç A. (2005). Fedakar Eş-Fedakar Yurttaş; Yurttaşlık Bilgisi ve Yurttaş Eğitimi, 1970-1990, İstanbul: Kitap Yayınevi.

Smart C. (1992). Regulating Womanhood; Historical Essays on Sexuality, Motherhood and Sexuality, London, NY: Routledge.

Thurer S. (1995). The myths of motherhood: How culture reinvents the good mother. New York: Penguin.

Tropp L. (2006). “Faking a Sonogram”; Representations of Motherhood on Sex and the City”, The Journal of Popular Culture, Vol. 39, 5, 861-877.

Van Zoonen L. (1997). “Medyada Feminist Yaklaşımlar”. S. İrvan (der.), Medya Kültür Siyaset içinde (s: 301-355). Ankara: Ark Yayınları.

http://www.kanalturk.com.tr/programlar/1220/haftanin-annesi (erişim tarihi: Eylül 2014)

 

[1] Kameranın gözüyle eşleşen, program boyunca yalnızca sesiyle var olan ve programı yönlendiren ses, dış ses olarak adlandırılmaktadır. Dış ses, bir erkek sesidir. İzler kitlesinin kadınlardan oluştuğu düşünülen gündüz kuşağı / kadın programlarında, kadın yarışmacılara sorular soran, programı yönlendiren ve kameranın arkasındaki gözün yerine konan kişinin görünmez bir erkek oluşu da televizyon formatlarının cinsiyetçi yapısını yansıtan unsurlardan birini oluşturmaktadır. Kadınlar, her şekilde bir erkek gözün –ve sesin- denetiminde hareket etmektedirler.

Önceki Gönderi

İş Hayatında Fırsat Eşitliği Konulu Söyleşi

Sonraki Gönderi

FOTOĞRAFLAMA VE GÖRMENİN İKTİDARI ÜZERİNE BİR TARTIŞMA: PLAYBOY’UN 'GÖRMEK' İSTEDİĞİ KADINLAR